Bazıları şiir sevmez çünkü yaraları yoktur, yaraladıkları vardır.
İnanmakta geç sevmekte çabuktum.
Ben hiç böylesini görmemiştim, vurdun kanıma girdin kabulümsün.
Kırarlar diye sevmekten vazgeçilmez.
Ben gidip başıma belâlar aramışım o kalıp Mevla’sını bulmuş.
Ne kadınlar sevdim zaten yoktular.
Sevmek insan yüreği kadardır, küçükse büyüğünü taşıyamazsın.
İnsan sevdiğini bırakmaz, sevmek bırakır insanı.
Bana ait ne varsa seni korkutuyor sana ait ne varsa hiçbiri benim değil.
Ben çocuklar gibi sevdim devler gibi ıstırap çektim.
Döndüm arkamı sana, sen sırtımdan vurmayı seversin, yüzüm ağır gelmesin.
Yaşarken çektirdiler, şimdi doğumunu kutluyorlar.
Bekleme yapmayın! “Aşk”ını alan “acı”ya ilerlesin.
Gel sevgilim gel, benim dünyama gel, çok zaman var içimde yerini hazırladım.
Kolay diyorsun, gel bir de sen yaşa sensizliğimi.
Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların sen bana kalbim kadar elim kadar yakınsın.
Mutluluk uzun sürmez mutlaka gündeliktir. Ölüme yenik düşen aslında korkuya yeniktir.
Memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü, isyan haktır.
Ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak, hiç doğmamayı isterdim ama bir kere doğmuşum ölmek yasak.
Acı bir tütün gibi yakıyor genzimi senden uzak olmak.
Gözlerin gözlerime değince felâketim olurdu ağlardım beni sevmiyordun bilirdim bir sevdiğin vardı duyardım.
Sanat, toplumsal bir çabadır; toplumdan gelir, topluma döner. Fakat gelenle giden aynı şey değildir.
Aydınlık neyin oluyor senin, gökyüzü akraban filan mı, beni bulur bulmaz gözlerin şimşek çakıyorum yalan mı?
Bir gün seni unutmak zorunda kalırsam, aşkımın küçüklüğüne değil, çaresizliğimin büyüklüğüne inan.
Sana gelirken hep ellerim ceplerimde gelirdim, olur da sevdiğimin elleri üşümüştür, avuçlarımda ısıtsın diyerekten.
Bir hırsla öptüm ki ah ölürüm unutamam, ay ışığında deniz akordeon solosu, pırıl pırıl yaşadım üç dakika tastamam.
Hayat zamanda iz bırakmaz, bir boşluğa düşersin bir boşluktan. Birikip yeniden sıçramak için. Elde var hüzün.
Ne kadar yoksul ve çıplak görünürse görünsün ağaçlar, o kadar yakındır ilkbahar özsuyu yürümüş dallara uğultuyla bakarsak.
Ah nerde gençliğimiz sahilde savruluşları, başıboş dalgaların yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller elde var hüzün.
Kestiremedik ne yaptığımızı kim olduğumuzu sanki bir tesbih koptu tane tane savrulduk köy köy bucak bucak memleket memleket.
İnsan olmanın bütün komplekslerini yenmiş, günü dipdiri yakalayan, hayatın anlamını çözmüş bir bilge insan; bir yol gösterici.
Batık bir gemiymiş aşk limanında, kader bu deyip de avutma beni. Ayrılık kapımızı çaldı sonunda senden son dileğim unutma beni.
Beni de kırdılar ben artık küsüm, yağmurları yağmıyor ağaçlarıma sularından içmiyorum susadım ama beni de kırdılar soğuk bir ölüm.
Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün dağıtır gecelerim sarışınlığını uykularımı uyusan nasıl korkarsın, hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu birkaç hayat çıkarır yaşamasından hangi kapıyı çalsa kimi zaman arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu.
Ağzımın tadı yoksa hasta gibiysem, boğazımda düğümleniyorsa lokmalar, buluttan nem kapıyorsam, inan hep güzel gözlerinin hasretindendir.
Gök yarıldıkça şimşeklerden soğuk aynalarda kilitliyim tırnaklarımdaki elektrikten su gibi erir iliştiklerim kıvılcımlar uçar kirpiklerimden.
Çoğu zaman üç beş kişi için yazdığımızı sanırız, onlar bizi okumazlar. Asıl seslendiklerimiz, hiçbir zaman tanımayacağımız, başka üç beş kişidir.
İkimiz iki sap buğday olsak sen benim olsan, ben senin olsam bir gece vakti aklına gelsem uykunu tutsam bırakmasam seni kucaklasam, kucaklasam.
Ben sana mecburum bilemezsin, adını mıh gibi aklımda tutuyorum, büyüdükçe büyüyor gözlerin, ben sana mecburum bilemezsin, içimi seninle ısıtıyorum.
Hacet yok hatırlatmasına seni hatıraların bir dakika bile çıkmıyorsun aklımdan koşar gibi yürüyüşün karanlıkta bir ışık gibi aydınlık gülüşün.
Beni koyup koyup gitme, n’olursun durduğun yerde dur, kendini martılarla bir tutma, senin kanatların yok düşersin yorulursun beni koyup koyup gitme, n’olursun.
Aysel git başımdan ben sana göre değilim, ölümüm birden olacak seziyorum, hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim. Aysel git başımdan seni seviyorum.
Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o bir yerin üşüse onun sıcaklığı öbürü en içten çağrını işitmiyor alıp tutmaksa o basıp gitmekse o bakışları kıyısız deniz uzaklığı.
Bu yollara düşecek adam mıydı çiçek yaptırmalar parfüm filan bu sefer yakasını fena kaptırdı Sevtap başını yiyecek anlaşılan boş versene, daha ölmedik ulan.
Bana bir şimşek çak çok yanlış anlaşılmaktayım, hesabım yanlış bir mahkemede görülüyor içimdeki zemberek boşandı boşanacak, yaşamak mı gerek yoksa unutmak mı şaşırmaktayım.
Hava soğuk olmalı, ağaçlar bütün duman, eğer bulabilirsen ölü bir kar getir, beyazlığı kalın bir su gibi uzayan. Bu gece yalnızım onlar gelmeyecek batan bu köhne şileb de ne işleri var.
Saatler bizim değil kitaplar bizim değil bizim değil yaşamak bizim değil hiçbir şey kendi dünyamızda yabancılar gibiyiz ya çok erken ya çok geç doğmadık mı sevgilim buna rağmen mutluluğa inanıyoruz.
Sen şimdi yanımda yepyeni bir türkü gibisin, hiç görmediğim yıldızlar, gözlerine doğmuş bir büyüklük duygusu, dağlar gibi yüreğinde ah biz mutluluğu böyle aranıp duracak mıyız?
Gökyüzü şarkılar gibi temiz.