Bırak ay gitsin sen kal bu gece.
Birazdan kudurur deniz.
Bizi zaman yenecek ve anılar kalacak.
Depremler oluyor beynimde.
Suçu saz çalmakmış öğrendiğim kadar.
Söyle sen nerdesin ben nerde.
Dedim ya hiç yoktan susturuldu şarkımız.
Siz benim neden sustuğumu nerden bileceksiniz.
Kısa çöp uzun çöpten hakkını alır elbette.
Bir kenar mahalleliyim mecburen uzaktan severim…
Dışarıda kar yağıyor benim içime yağmur.
Acımasız olma şimdi bu kadar dün gibi çekip gitme.
Söyle ay doğmadan düşmesin yaş gözüme.
Kendine iyi bak. Beni düşünme. Su akar yatağını bulur.
Ölümü özledim anne yaşamak isterken delice.
Firarilerin uzmanı olmuşum bütün telsizlerde adım okunur.
Saçlarına yıldız düşmüş koparma anne ağlama.
Gözüm yaşarıyor yüreğim yanıyor olmasaydı sonumuz böyle.
Sana boncuktan kuş yaptım konacak pencerene.
Beni bilimle anla iki gözüm felsefeyle anla ve tarihle yargıla.
Ben giderim geri gelmem benden sonra kalan kalır.
Parmak uçlarına değen sıcaklık incinen bir hayatın yarasıdır.
Sakin göllerin kuğusuyduk olmasaydı sonumuz böyle.
Bir ben kaldım bir ben kaldım tenhasında gecenin avutulmamış ben.
Şimdi saat yokluğunun belası sensiz gelen sabaha günaydın.
Bu hasretlik kalır gitmez teninde! Eksilmez acılar ezik yüreğimde.
Yüzlerce soğuk namlu üzerime çevrildi yüzlerce demir tetik aynı anda gerildi.
Ağladım gözyaşlarım düştü ateşe yine de bu yangını söndüremedim.
Şimdi gözlerime ağlamayı öğrettin ki bu yaşlar utangaç boynunun kolyesi olsun.
Söyle yağmur söyle. Değmeden yüreğime. Söyle gökyüzüne. O nerde.
Artık sigarayı günde üç pakete çıkardım. Olsun gözüm olsun. Ne olacaksa olsun!
Yalnızlığım benim pasaklı kontesim ne kadar rezil olursak o kadar iyi.
Bu dağlara bu yollara toz eyledi aşk beni. Ben yanarım aşk için ben yanarım gül için.
Kokunu verirken vazomda güller yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık.
Firarilerin uzmanı olmuşum bütün istasyonlarda afişim durur beni bir çocuk bile vurur.
Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya bu hep böyle böyle gider mi?
Acılardan arta kalan işte bu bakışlarmış. Buğu diye gözlerimde gün batımı bulutlarmış.
Ceketimi yağmurlara astığımdan beri tehlikeli şiirler yazar dünyaya sataşırım.
Ben klasik bir kadere teslim olmak istemiyorum ve öldükten sonra değil şimdi anlaşılmak istiyorum.
Giden bu yolculardan en çok ben şanssızım. Ne kadar çok yaşadıysam o kadar çok yalnızım.
Giderim buralardan giderim bir akşamüstü. Umurunda olmaz umurunda olmaz umurunda olmaz bilirim.
Bir türkü mor dağların emanetidir. Firari mahpuslara bir avuç su. Bir türkü dilimi içerdekine.
Dün gece gördüm düşümde seni özledim anne. Gözlerinden akan bendim. Düştüm göğsüne söyle canın yandığımı anne.
Sensiz isyan ettim her an dünyam kahır dünyam zindan yine başım duman duman olmadan gel.
Sonbahar damlardı damlarımıza biz seninle sararırdık. Aydınlanlansın diye şu kirli yüzler biz durmadan şavaşırdık.
Hey gönül gene bu gece kederim geceden yüce. Gel susalım beraberce böyleymiş kara yazımız.
Bazen bir uçurum kalır bazen de martıların ardından. Velvele koparan bir leş kalır bir intihar gibi puşt olunca sevdalar.
Sırtını duvara yaslar sırtını ağaca yaslar susarsın. Sen artık hiçbir sözü hiçbir sözü kaldıramazsın.
Dibine vurmuş gecelerden geldim. Yalanım yok. Bir cebimde küfür bir cebimde çocuklara şekerle yaşadım. Hepimizin gurbetindeyim şimdi.
Dostlukmuş. Ölüme yürümekmiş. Üstüne titremekmiş. Vefaymış! Aşk dediğin zavallı bir kapıyı duvara çarpıp çıkıncaya kadarmış!
Varsın böyle geçsin yabancı günler varsın canımı yaksın yine yalnızlık. Seninle doluyken baktığım dünler yıkar mı sandın beni bu yalancı ayrılık.
Bana böylesi garip duygular bilmem neye gelir nereye gider döndüm işte acı yüreğimden beynime sızar bu günde ölmedim anne.
Sensiz geçmiyor bu günler biliyor musun? Yüreğine beni beni soruyor musun? Öyle yalnız yalnız kaldım biliyor musun türküler söyledim sana duyuyor musun?
Dostum dostum güzel dostum. Bu ne beter çizgidir bu. Bu ne çıldırtan denge. Yaprak döker bir yanımız bir yanımız bahar bahçe.
İki damla gözyaşımla satıldım pazarlarda kırdılar yüreğimi kırdılar azarlarla sürgünlere yolladılar sabah dörtte yağmurlarla Ben yandım siz yanmayın ALLAH aşkına.
Kırmızı rujlu sokakların aşağılık pazarlıkların adı anılmayacak benle. Bir çiçeğim halk ormanında fışkırdım başkaldırıyorum.
Yanımdasın susuyorsun. Susuyor konuşmuyorsun. Bakıyor görmüyorsun. Dokunsan donacağım. İçimde intihar korkusu var. Bir gülsen ağlayacağım bir gülsen kendimi bulacağım.
İhanetin zincirini tutan utansın. Dönüp arkasına bakan utansın. Dost diye bağrıma bastığım insanlar arkamı dönünce vuran utansın.
Arka cebimde iki metrelik kefenim duruyor. Her an hazır ve nazır. Ölürsem hayatımda istediğim bir tek şey var. Asla bu ülkeyi sevmiyor demesinler asla yani. Ben Edirne’den Ardahan’a kadar bu ülkeyi çok sevdim.
Sanki gökten kar yerine kan yağıyor kar altında üşümüş bir çocuk ağlıyor. Yaşlı gözleriyle bana bakıyor akan gözyaşını içesim gelir.
Ben hep uçurum kıyılarında dolaşmayı hep rüzgâra karşı koşmayı uğultulu bir hayatın sesini ve öfkesini ciğerlerimde hissetmeyi aşkı devrimleri başkaldırmayı muhalif olmayı cesareti sevdim. Ve böyle yaşadım.
Bozar mı sandın acılar?